Читать онлайн книгу «Kısmet Koyu» автора Dawn Brower

Kısmet Koyu
Dawn Brower
Kısmet Koyu kasabasında geçen kısa öykü antolojisi.
Büyü ve kaderin bir yaşam biçimi olduğu Kısmet Koyu kasabasına hoş geldiniz… Aşk ve sonsuza dek mutlu olma yolunda ilerleyen Strange ailesini takip edin. Bir Noel Günü, Yeni Yıl İtirafı, Sevgililer Gününe Dair, İlk Görüşte Şans, Bitmeyen Yaz Günleri, Cadının Cazibesi, Minnettar, Sonsuz Noel.


Kısmet Koyu

Contents
Bir Noel Günü (#ucce54671-3153-5e23-8572-f1e30cb4cbb3)
1. BİRİNCİ BÖLÜM (#u50d4e00a-6b16-539e-bed2-6e19f69ceea4)
2. BÖLÜM İKİ (#u80d19af9-3fa5-5206-b82b-d2ec1b353aa6)
3. BÖLÜM ÜÇ (#u4a9f92ef-6851-5a9a-a2f4-a2e05fb54c41)
4. BÖLÜM DÖRT (#ub2082c40-8130-5c18-9490-3f965e882c0b)
5. BÖLÜM BEŞ (#u53e3ab9e-b209-5dc7-bab0-f87173ff2592)
Yeni Yıl İtirafı (#ueb78075e-a697-5001-87a7-8ce6986e699f)
1. BİRİNCİ BÖLÜM (#ue9e4adaf-8bfd-5ea8-8497-aa02d6519a1c)
2. BÖLÜM İKİ (#u43c6150e-1f4a-54de-897d-ba6abdd58ef5)
3. BÖLÜM ÜÇ (#u41f96c5d-d179-5997-86d2-46c06fbf1bef)
4. BÖLÜM DÖRT (#u473c2db7-bd91-5e2d-b4b2-da7c2d487e3d)
5. BÖLÜM BEŞ (#u7dcc6e0f-6300-5aa3-9a7f-f97c228db9b4)
Sevgililer Gününe Dair (#u93dbb9bb-0632-5d15-bc58-eed6d3e94621)
1. BİRİNCİ BÖLÜM (#ud82655e3-969b-5c11-afe4-3ea15a52bfeb)
2. BÖLÜM İKİ (#ude2b8737-4bc5-531b-9822-5fd0a23a5aa8)
3. BÖLÜM ÜÇ (#ud9161543-67cc-526e-aaeb-73cba9af6a52)
4. BÖLÜM DÖRT (#uf8b99f95-b954-573f-afe1-1baee00a406f)
5. BÖLÜM BEŞ (#u9ff74241-b296-562d-b983-e54cf301d568)
İlk Görüşte Şans (#u94a50900-80cf-57cc-98b5-335051cc2e93)
1. BİRİNCİ BÖLÜM (#u297b5941-770f-54be-b819-13dc06d513fa)
2. BÖLÜM İKİ (#u65f5f9dc-bba0-5223-afd1-dacb980acce7)
3. BÖLÜM ÜÇ (#u690d281e-bc22-5aa0-a82c-ab3859a42c46)
4. BÖLÜM DÖRT (#uef64e7c5-5c99-5085-8161-1db9a59bc830)
5. BÖLÜM BEŞ (#u94312f11-4933-5619-853a-fc14ee253581)
Bitmeyen Yaz Günleri (#udec1d9f7-3f46-5f52-88f5-77e7baffa0f1)
1. BİRİNCİ BÖLÜM (#u7ba43e6f-8ea0-5d88-bd3f-ff46dcaeb9fd)
2. BÖLÜM İKİ (#uf5752c6d-9bec-5624-99a2-931bdafd48bb)
3. BÖLÜM ÜÇ (#u568f71ca-b09a-5805-a81e-54135634e4a7)
4. BÖLÜM DÖRT (#u57666c0c-3fb2-5f74-bf83-60ead4d51383)
5. BÖLÜM BEŞ (#u87263e69-6509-5d33-b719-069e08c84ad3)
Cadının Cazibesi (#ueb2d3f2a-d48d-5cea-86d9-40536bde0afa)
1. BİRİNCİ BÖLÜM (#u69116ba1-592d-5b8e-a5aa-8a100a275fe9)
2. BÖLÜM İKİ (#u6a7475cc-7dd1-55e2-8aad-ca66bb427517)
3. BÖLÜM ÜÇ (#u51e6fc06-79af-52dd-9d8b-75ada134e10f)
4. BÖLÜM DÖRT (#uf7a97d00-8d1a-549b-8a30-226b295c4d1a)
5. BÖLÜM BEŞ (#u223dce6d-aa26-5f4b-8d79-50c75c3596e3)
Minnettar (#uaf94b3dd-1fa3-50d8-b3c8-7b3240d6f770)
1. BİRİNCİ BÖLÜM (#u707ab6a8-c9f1-53bb-8f28-f8b99625348a)
2. BÖLÜM İKİ (#u7ecad911-0a16-59b5-8a8b-07d07153f5d5)
3. BÖLÜM ÜÇ (#u2e8d477c-eabe-5efc-b4d1-8de7e244caa7)
4. BÖLÜM DÖRT (#ub3911f88-64f5-507e-90ce-9b7e19b58d33)
5. BÖLÜM BEŞ (#u72c11609-613b-501e-a1cf-093dcc327e61)
Sonsuz Noel (#u3df94de4-fb06-5874-baa6-b3d18015ce0a)
1. BİRİNCİ BÖLÜM (#uf09fda45-3f4c-5d59-a0e3-4d7a4d5e30dd)
2. BÖLÜM İKİ (#udcf62a8e-362b-587a-960d-2a99eee2a18b)
3. BÖLÜM ÜÇ (#u56cb9a10-e03f-54e2-b0c9-f9bfd8fbd10b)
4. BÖLÜM DÖRT (#uf8d9e356-f804-5ad1-8073-3f2250643aee)
5. BÖLÜM BEŞ (#u921d2f0b-40d9-5a17-89ea-621718169b9e)
Kısmet Koyu (#u5e51e075-e3de-5d2d-be4a-8ccb5e9986a0)
1. BİRİNCİ BÖLÜM (#u739462cf-79b6-528e-8a3c-a18896b050b1)
YAZAR HAKKINDA (#u1e859c67-3cc2-5864-85e2-d754dd4bdb55)
Bu bir kurgu eserdir. İsimler, karakterler, yerler ve olaylar yazarın hayal ürünüdür veya kurgusal olarak kullanılmıştır ve gerçekmiş gibi yorumlanmamalıdır. Gerçek yerler, kuruluşlar, yaşayan veya ölmüş gerçek kişiler ile olan herhangi bir benzerlik tamamen tesadüfidir.
Kısmet Koyu Telif Hakkı © 2020 Dawn Brower
Tercüme eden Zeynep Yaprak Yeşin Yalçın
Tüm hakları saklıdır. Tanıtımlarda yer alan kısa alıntılar dışında, bu kitabın hiçbir bölümü, yazılı izin olmaksızın elektronik olarak veya basılı olarak kullanılamaz veya çoğaltılamaz.

Bir Noel Günü

BİRİNCİ BÖLÜM
Aralık, Kısmet Koyu...
Gökyüzünden süzülen kar taneleri yavaş yavaş yere düşüyordu. Kar tutmamıştı. Kaldırımlar ıslaktı ve birazda çamur vardı. Holly Strange gördüğü manzaradan hoşlanmamış bir şekilde pencereden dışarı bakıyordu. Noel, yılın en çok sevdiği zamanıydı ve geleneksel Kakao Tadım etkinliği için çok heyecanlıydı. Main Caddesindeki tüm dükkânlar bu etkinliğe katılacaktı. Ablası Ivy ile birlikte Hoş Tesadüfler Yolu isimli dükkânının sahibiydi. Holly’nin, Sage adında ve çok nadiren Kısmet Koyu kasabasına gelen ayrı yumurta ikizi vardı. Dükkândaki her şey el yapımıydı ve özenle seçilmişti. İnsanlara el işi ve çizim yapmayı öğretmek üzere dersler düzenliyorlardı. O akşamın ilerleyen saatleri için bir teraryum düzenleme dersi planlamışlardı. Kışın ortasında bu garip bir tercih olabilirdi, ama insanların hayatlarında bitkilere ihtiyacı vardı. Bitkiler hayat için denge unsuru oluştururken, aynı zamanda estetik açıdan da hoştular. Hoş Tesadüfler Yolu, kişinin bedenen, zihnen ve ruhen kendini iyi hissetmesini sağlayan şeylerde uzmanlaşmıştı.
Kakao tadımı, kasaba sakinlerinin dükkânlarındaki yeniliklerini görmelerine fırsat sağlarken, turistlerin ilgisini çekecekti. Tadım günü onlar için yılın en büyük indirim günlerinden biriydi… Elbette hava buna müsaade ederse. Noel Baba geçit töreni bir saat içinde başlayacak ve ondan hemen sonra Kakao Tadımı etkinliğine geçilecekti. Holly, gizli kakao tarifi ile ilgili hazırlıklara başlamıştı bile. Bu sene bir başka yarış daha vardı. Katılımcılar en sevdikleri kakaoyu oylayacak ve kazanan kakao ertesi yıl Noel Baba evinin resmi içeceği olacaktı. Bu, Hoş Tesadüfler Yolu’nu büyütme hayallerine yardımcı olmak üzere kullanabilecekleri bir paraydı.
“Havayı istediğin hale getirebilecekmişsin gibi pencereden dışarı bakmayı bırak” dedi Ivy. Tezgâhta kap kek şeklindeki el yapımı sabunları satışa hazırlıyordu. Ivy onları hafta başında ve bir raf dolusu hazırlamıştı. Görünüşleri üzeri krem peynirli kırmızı kadife kek gibiydi. Ivy, beyaz kısımlarına kırmızı pırıltılar da serpiştirmişti. Küçük kreasyonları o kadar gerçekçi ve ayrıntılıydı ki küçük çocuklar dükkâna geldiğinde onları gözetim altında tutmak zorunda kalıyorlardı. İlk açıldıklarında bir gün, yürümeyi daha yeni öğrenen bir çocuk, keklerden bir tanesini ağzına atıvermişti. Elbette kekler göründükleri kadar lezzetli değildi...
Holly kız kardeşine ters ters baktı, ama Ivy bu bakışı göremeyecek kadar meşguldü. Genç kadın içini çekti. “Mükemmel olmak zorunda.” Arkasını döndü ve tekrar pencereden dışarı baktı. Kakao Tadım etkinliği birazdan başlayacaktı. Geçit töreni muhtemelen çoktan bitmiş olmalıydı. Görüş açısının izin verdiği ölçüde sokağa göz attı. İnsanlar çoktan dükkânlara girip çıkmaya başlamıştı. Bir çift, Üzüm Aromaları Şaraphanesi önünde durmuş, vitrine bakıyorlardı. Holly’nin kuzenleri Leilia ve Caprecia Strange şaraphanenin sahipleriydi. Çok çeşitli yerel şaraplar ile kendi üzüm bağlarından bir seçki sunuyorlardı.
Genç kadın Ivy’e döndü, “Sence çok insan gelir mi?”
Ivy kap kek şeklindeki sabunları yerleştirmeyi bitirmişti. “Daha fazlası olmasa da her sene gelen kadar olacaktır. Endişelenmekten vazgeç.”
“Elimde değil.” diye cevap verdi Holly. “Ben her konuda böyleyim.”
Dükkânın dışındaki manzara onu tekrar düşüncelerine döndürdü. Her şeyin yolunda gitmesi için buna çok ihtiyacı vardı. Kız kardeşi Ivy’e sözüne güvenilir bir kişi olduğunu ve onun, Hoş Tesadüfler Yolu’nun bir parçası olmasına izin vererek doğru bir karar aldığını ispatlamalıydı. Holly üniversiteyi bırakmış, onun yerine Kısmet Koyu kasabasında kalarak kız kardeşine bu dükkânı açmasında yardımcı olmuştu. Anneannelerinden kendilerine kalan miras işlerine çok yaramıştı. Holly’nin ikizi Sage, kasabadan ayrılmış ve organizasyon planlama işine girmişti. Olabildiğince kısa sürede Kısmet Koyu kasabasından kurtulmak istemişti. Şimdiye kadar Şansın Gücü başarılı olmuştu. Sage birkaç yüksek profilli düğün ve ellinci yıl dönümü partisi düzenlemişti. Bu şekilde devam ederse, Sage işini büyütebilir ve yanına daha fazla eleman alabilirdi.
Holly ceketini askılıktan alırken, “Kahve almaya Cadı Kazanı’na gideceğim. Bir şey ister misin?” diye sordu.
“Bekle”, Ivy tezgâhın etrafından dolanıp, altına uzandı. Bir paket çıkartıp Holly’e verdi. “Bunu Esmeralda'ya ver. Onun Tristan'a hediyesi.”
Esmeralda ve Tristan, Cadı Kazanı Kahve dükkânının sahipleriydi. Esmeralda bir başka kuzendi. Kısmet Koyu, neredeyse hep Strange ailesi tarafından yönetilmişti. Ataları Thomas Strange ilk belediye başkanıydı ve Kısmet Koyu kasabasının kurulmasında etkin rol oynamıştı. O günden beri kasabanın idaresinde görev almışlardı. Babası Adam Strange, şimdiki belediye başkanıydı. Onun ikizi Bowen, emniyet müdürü ve Strange erkeklerinin en büyük ağabeyi Sebastian Amca, bölge başsavcısıydı.
“Bu ne?” Holly her şeyden haberi olsun isterdi.
Ivy gözlerini devirdi. “Eğer sen oradayken hediyeyi verirse, ne olduğunu öğrenirsin. Seni neden ilgilendiriyor? Senin için değil ki.”
Holly omuzlarını silkti. “İlgilendiriyor işte.” derken paketi kolunun altına sıkıştırdı. “Kahve ister misin?”
Ivy “Hayır” derken kafasını salladı. “Ama sana zahmet olmazsa, geri dönerken Kader Çiçekleri’ne bir uğrasan. Amadea ve Ophelia’ya Noel çiçeği sipariş etmiştim. Onları vitrin dekorasyonumuz için istiyorum.”
Holly burnunu kırıştırdı. Kuzenlerinin çiçeklere karşı olan tutkusunu hiç anlayamamıştı. Çiçekler ve şifalı bitkiler hakkında her şeyi biliyorlardı. Holly bazen şifalı bitkiler kısmının çok işe yaradığını da düşünmüyor değildi. Kasabanın tamamı Strange ailesinde büyülü bir şeyler olduğuna inanırdı. Ama Holly büyülü olduklarını hiç düşünmezdi. Özellikle konu aşka geldiğinde. Aşkta hepsi kötü şanstan paylarına düşeni almıştı. Efsane, aşkın onları en beklemedikleri anda bulacağını ve bazende aşkın en başından beri orada olduğunu söylerdi. Söylenenlerin hepsi saçmalıktı, durduk yerde aşk olmazdı. Hayatının geriye kalan kısmında buna inanacaktı.
“Tamam” dedi Holly. “Gittiğimi fark etmeden geri dönmüş olacağım.”
“Bu konuda biraz şüpheliyim.” diyerek kıkırdadı Ivy.
Holly dilini çıkarttı ve dükkândan ayrıldı. Belki de acele etmez keyfine bakardı...

BÖLÜM İKİ
Kısmet Koyu, tipik, küçük bir kasabaydı ve insanın içini acıtacak kadar kusursuzdu. Nicholas Bell, büyük şehrin hareketliliğini ve orada yaşayanların profesyonelliğini tercih ediyordu. Kısmet Koyu sakinleri muhtemelen birbirlerini tanıyan ve aile fertlerinin hal ve hatırlarını soran kişilerdi.
“Neden gene buradayız?” Nicholas arkadaşı Gabriel Reed’e döndü ve ters ters baktı. “Kimseye şirin görünmek için gelmedik. Sakin ol.” dedi Gabriel. “Annemle babamı bana kötü bir şey olmayacağı ya da ölmeyeceğim konusunda ikna etmek için birkaç günlüğüne buradayız.” Nicholas’ın sırtına hafifçe vurdu, “Cesaretle zapt etmeye çalıştığın o alerjik reaksiyonu vermeden, sıcak, kumlu bir sahile doğru yola çıkmış olacağız.”
Nicholas en iyi arkadaşına söylenme isteğini bastırmak zorunda kalmıştı. Gabriel, Houston Runaways takımının top tutucusuydu. Şampiyonluk maçında dizi sakatlandığından beri kızağa çekilmiş durumdaydı. Takım doktoru sakatlığın seyrinin iyiye gitmediğini söylemişti ve fizyoterapistin değerlendirmesi de farklı değildi. Gabriel’in oyunculuk günleri geride kalmış gibiydi, ama arkadaşı o kadar kolay pes etmek istemiyordu. Nicholas'ı Bahamalar'da farklı bir uzmanı görmeye gitmeleri için ikna etmişti. Acaba orada ne gibi şarlatanlıklarla uğraşacaklardı? Nicholas, oradaki doktorun arkadaşına spor hekimlerinin verdiği şanstan daha fazlasını verebileceğinden şüpheliydi, ama Gabriel onun arkadaşıydı ve zor zamanında yanında olacaktı.
“Şurası kahve dükkânı mı?” Nicholas mağazanın önünü işaret etti. “Cadı Kazanı mı? Nasıl bir isim bu böyle?”
Gabriel omuzlarını silkti. “Bir şey diyemem. Uzun zamandır Kısmet Koyu’na gelmedim. Neden içeri girip bize neler ikram edeceklerini görmüyoruz?”
Dükkânın girişine yöneldiler ancak Nicholas daha kapıya ulaşmadan kapı açıldı ve esmer bir genç kadın ona çarptı. Sıcak kahve mavi gömleğinin önüne dökülüp derisini yakarken acıyla bağırdı. “Senin derdin ne?” Konuşurken sesi öfke doluydu. Bu kasabadan gerçekten nefret etmeye başlamıştı ve kasaba halkının da ona sunacağı pek bir şeyi yokmuş gibi görünüyordu.
“Çok özür dilerim.” Genç kadın bir adım yaklaştı ve elini genç adamın göğsüne koydu. Genç kadının dokunuşuyla içinde kıvılcımlar çakan genç adam, genç kadının gözlerine baktı. Gözleri öğle vakti deniz mavisi rengiydi. Saçları normal kahverengi değildi. Kızıl renkli ışıltılar, çikolata renkli bukleler arasından geçerken, güneş ışığı altında neredeyse parlıyordu. Genç kadın muhteşemdi…
“Önemli değil,” derken, genç kadının elini ittirdi. Bu dokunuş onu etkilemişti ve genç adam bundan hoşlandığından emin değildi. “İyi olacağım.”
“Holly”, Gabriel genç adamın yanına gelmişti. “Neler oluyor?”
Genç kadın Gabriel’e baktı. Dudakları Nicholas'ın hayatında gördüğü en güzel gülümsemeyle yukarı doğru kıvrıldı. Gülümsemesi, genç kadının üzerine döktüğü kahve yüzünden yanan göğsünün tam ortasına yediği bir yumruk gibiydi. Genç kadındaki, ona tüm hayatı boyunca daha önce hissetmediği şeyleri hissettiren şey neydi? Genç adam böyle şeyler hissetmek istemiyor, o his ile arasına bir mesafe koyması gerektiğini düşünüyordu.
Holly, Nicholas’ın etrafından dolandı ve Gabriel’e sarıldı. Genç kadın bir adım geri çekilirken, neredeyse yeniden Nicholas ile çarpışıyordu. Nicholas, dengesini kaybetmeden genç kadına yetişti ve onu tuttu. Holly arkasına dönerek, “Özür dilerim. İnanın, her zaman bu kadar sakar değilimdir.” dedi.
Nicholas “Sorun değil.” diye kabaca cevapladı.
Holly ilgisini Gabril’e yöneltti. “Sakatlığını duydum.” Ellerini heyecanlı bir şekilde sallıyordu. “Aslında nasıl olduğunu gördük. İnsanlar hep bundan bahsediyordu. Hiçbir Runaway maçını kaçırmayız.” Gözlerini Gabriel’den kaçırıp, ceketinin koluna bakmaya başladı. Sonrasında hayali bir kumaş tiftiğini veya belki de ipliği çekmeye çalıştı. Nicholas genç kadının ne yapmaya çalıştığını anlamak için çaba göstermedi. “Demek istediğim bütün aile…” Holly, bu son sözü sanki her şeyi açıklayacakmış gibi söylemişti. Nicholas için bir şey ifade etmemişti.
Gabriel de şaşırmış gibi görünmüyordu. Genç kadını başıyla onayladı ve onun bu şekilde davranmasına izin verdi. “Ivy nasıl?” diye genç kadına sordu. Bu Nicholas’ın merakını uyandırmıştı. Bu Ivy de kimdi?
“Şey…” Holly, Gabriel dışında her şeye bakıyordu. “O iyi. İyi işte. Onun için endişelenmene gerek yok.” Elini cebine soktu ve sonra telefonunu çıkarttı. “Eğer bana izin verirseniz, gitmem lazım. Kasabada olduğunuza göre Kakao Tadımı’na katılmalısınız. Eğlenceli olacak.” Bunları söylerken, onlardan hızla uzaklaştı ve çiçekçi dükkânına doğru gitti. Bu dükkânın da aynı derecede tuhaf bir adı vardı, Kader Çiçekleri. Bu küçük taşra kasabasındaki işletmelerin sorunu neydi?
“Kakao Tadımı mı?” Nicholas bir kaşını kaldırdı.
“İstemiyorsan katılmak zorunda değiliz. Mağazaların birinden bir Noel Baba kupası satın alıyoruz, ardından mağazaların sunduğu tüm kakao çeşitlerinin tadına bakabiliyoruz.” Gabriel umursuzca omuzlarını silkti. “Geliri kasabadaki muhtaç ailelere yardım eden yerel hayır kurumuna gidiyor. Strange ailesi, neredeyse kasabanın kuruluşundan beri bu hayır kurumunu yönetir. Bir nevi gelenek.”
“Strange ailesi mi?” Nicholas’ın kaçı şaşkınlıktan daha fazla yukarı kalkamazdı. “Bu takma bir isim mi, yoksa gerçek adları mı?”
“Asla böyle bir şeyi uydurmam.” Gabriel yavaşça omzuna vurdu. “Gerçekte bu kasabayı Strange ailesi yönetir. Belediye başkanı…” Holly’nin içeri girdiği çiçekçi dükkânına baktı. “Holly onlardan biri.”
“Ve aynı zamanda şu gizemli Ivy de?” Nicholas merakına engel olamamıştı. Arkadaşı, ara sıra tek gecelik ilişki istemediği sürece çevresindeki kadınlarla ilgilenmezdi ve bu da çok nadir olurdu.
Gabriel içini çekti. “Evet, sorulacak soruların olduğunu görüyorum. Daha çok ilgilendiğin Holly. Eğer Strange ailesi hakkında bilgi edinmek istiyorsan, tadıma katılmamız gerekecek. Güven bana. Hepsi orada olacak ve bir şekilde etkinlikte yer alacaklardır.” Gabriel genç adama doğru ilerledi, “Hadi dükkânlardan birine gidip Noel Baba kupamızı alalım. Hepsinde vardır.”
Nicholas, Gabriel’in teklifini kabul etti. Bu küçük kasabada yapacak başka ne işi vardı ki?

BÖLÜM ÜÇ
Holly, Noel çiçeğini Hoş Tesadüfler Yoluna taşıyıp, tezgâhın üzerine yerleştirdi. Ivy ortalarda olmadığına göre arka taraftaydı. Hiç müşterileri yoktu ve zilin sesi kız kardeşini Holly’nin gelişi konusunda uyarmış olmalıydı. Yardıma ihtiyacı olan birisi var mı diye bakmak üzere gelmesi uzun sürmezdi. Holly gözlerini kapıya dikti ve alt dudağını ısırdı. Kız kardeşi, eski erkek arkadaşının Kısmet Koyu’na geri dönmesinden mutlu olmayacaktı.
Gabriel, onun hayatının aşkıydı. Genç kadını şöhret ve para uğruna terk etmişti. Şimdi sakatlanmıştı ve belki bir daha asla profesyonel olarak futbol oynayamayacaktı. Bu konuda Gabriel ile konuşmak istememişti. Onun için acı verici bir konu olmalıydı. Genç adama neden geri döndüğünü, ne kadar süreyle burada kalmayı planladığını sormalıydı. Gabriel’in arkadaşı içinde değişik duygular uyandırmasaydı, sorabilirdi de. Adını öğrenme zahmetine dahi girmemişti. Genç adam onu çok garip hissettirmişti. Holly hâlâ tüm kahvesini onun üzerine döktüğüne inanamıyordu. Adam kim bilir onun hakkında neler düşünmüştü?
Ivy tezgâha gelirken “Ahh! Sadece senmişsin. Tadım başladı mı?” diye sordu.
“Evet”, diye cevapladı Holly. “Bunlar Noel Baba kupaları mı?” Her dükkânın, katılmak isteyenlere verebileceği sınırlı sayıda kupası vardı. Kupalar, mağazalarda sunulan sıcak kakaoya erişimi sağlıyordu. Katılımcılar istedikleri kadar kakao içebiliyordu. “Neden onları daha önce çıkarmadın? Ben yokken bunu yapacağını düşünmüştüm.” Kahve almaya gitmek yerine dükkânda kalmalıydı. “Dur, sana yardım edeyim.”
“Senin neyin var?” Ivy şaşırmış bir ifadeyle ona bakıyordu. “Garip davranıyorsun.”
“Ben iyiyim.” Genç kadın sessizce çalışmaya başladı ve bardakları düzgün sıralar halinde tezgâhın arkasındaki rafa yerleştirdi. Sıcak kakaonun çoğu arka tarafta büyük bir kaptaydı, ama birazını yakındaki bir tezgâhın üzerindeki içecek dağıtıcısına koymuşlardı. Önceden kupalarını almış olan müşteriler içeceklerine buradan ulaşabilirdi. Noel Baba kupalarını almak isteyenler kasaya gelerek, satın alabilirlerdi.
“Uzun süre ortalarda yoktun. Neden bu kadar oyalandın?” Ivy, Noel çiçeklerini alarak dükkân vitrinine götürdü. Çiçekleri yerel bir sanatçı tarafından yapılmış resmin her iki yanına yerleştirdi. Sık sık yerel sanatçıların eserlerini sergilerler, satılmalarında yardımcı olurlardı. Hoş Tesadüfler Yolu bu satışlardan küçük bir yüzde alırdı.
“Cadı Kazanı’nda küçük bir aksilik yaşadım.” Holly gözlerini Ivy’den kaçırdı. Çarpıştığı yakışıklı adamın üstüne kahvesini döktüğü için hâlâ utanıyordu. Daha önce onun kadar mükemmel bir adam görmemişti. Gece vakti gökyüzüne benzeyen siyah saçları vardı. Aynı koyuluktaki mavi gözleri, neredeyse kapkara görünüyordu. Sert bakışları onları daha da koyulaştırıyordu. Runaways oyuncularından biri değildi. Gabriel'in onu nereden tanıdığını merak etmeden duramıyordu.
“Ahh! Tek söyleyeceğin bu mu?”
Holly, zil sayesinde daha doğrusu tadıma katılanların dükkân kapısını açarak içeri girmesiyle cevap vermekten kurtuldu. Hepsinin elinde Noel Baba kupaları vardı, bu yüzden onları Hoş Tesadüfler Yolu’nun çikolatalı içeceğini bulabilecekleri yere doğru yönlendirdi. Kakaolu içeceği beğenmelerini umuyordu.
“Nereye bakıyorsun öyle?” diye sordu adamın biri. Holly’nin ödü kopmuştu. Ona nasılda gizlice yaklaşmışlardı? Dükkâna giren ve çıkan onca insan arasında bunu yapmak oldukça kolaydı. Özellikle kendi düşüncelerinde bu kadar kaybolmuşken.
Holly, genç adamın bakışlarıyla karşılaşmak üzere döndü. “Yeniden, merhaba.” Gabriel neredeydi? Arkadaşıyla birlikte tadıma katılmamış mıydı? Dükkânda Ivy’i arandı ama ortalarda gözükmüyordu. Nereye gitmişti? Eğer Gabriel’in kasabada olduğunu öğrenirse, öfke nöbeti geçirirdi. Genç adamı hâlâ seviyordu. Holly bir an bile onu sevmekten vazgeçtiğine inanmamıştı, ama sevgi ile nefret arasında da ince bir çizgi vardı. Gabriel onu derinden yaralamıştı ve Ivy’de bu yaralar açıkça görülüyordu.
“Düzgün bir şekilde tanıştırıldığımızı sanmıyorum.” Genç adam elini uzattı. “Ben Nicholas Bell.”
“Ahh! Tanıştığımıza memnun oldum.” Bu adam karşısında neden dili tutuluyordu? “Kasabada uzun süre mi kalacaksınız?”
“Ben istemezsem, hayır” diye cevap verdi. “Tatilin geri kalanında havanın çok daha iyi olduğu bir yere gitmeden önce Gabe'nin ailesiyle birkaç gün geçirmesi gerekiyor.”
“Ahh!” Genç adam onun tanıştığı en kalın kafalı kadın olduğunu düşünüyor olmalıydı. “Anlıyorum.” Genç adamın elindeki Noel Baba kupasını göstererek, “Biraz daha kakao ister misiniz?”
Genç adam kötü bir fikirmiş gibi kupasına baktı. “Birkaç bardak içtim. Eğer daha fazla içersem, sanırım bir çikolataya dönüşeceğim.”
Genç kadın, onun çok leziz bir çikolata olacağını düşündü. Holly neredeyse ondan bir parça koparmanın düşüncesi ile dudaklarını yalayacaktı. Gerçek anlamıyla değil elbette, ama kesinlikle çok daha samimi bir şekilde. Kafasından bu düşünceleri uzaklaştırmalıydı. Genç adam ona uygun biri değildi. Nicholas, Kısmet Koyu’ndan nefret ediyordu ve genç kadın bu kasabadan asla ayrılmayacaktı. Kasaba onun hayatıydı. “Bu çok kötü. Kasabanın en iyi kakaosu Hoş Tesadüfler Yolundadır.”
“Bundan emin misin?” Genç adamın dudakları çapkın bir gülümsemeyle kıvrıldı. “Dükkânda durmak zorunda mısın? Birlikte biraz dolaşmak ister misin? Buranın sahibi nerede?” Genç adam dükkânın içerisine bakındı. “Onlardan mola vermek veya erken paydos etmek için izin iste.”
Genç kadın evet demek istedi, ama Ivy’i tek başına bırakamazdı. Ayrıca genç adamın dükkânın sahibi olduğunu düşünememesinden rahatsız olmuştu. Sadece yirmi üç yaşındaydı, ama bu bir işletme sahibi olmanın sorumluluğunu üstlenemeyeceği anlamına gelmiyordu. Genç adam ondan dört veya beş yaş büyük olmalıydı. Yaşı Gabriel’in yaşına yakın gibiydi.
“Sanırım imkânsız.” Holly başını salladı. “O bizi köle gibi çalıştırır.”
“Bu çok kötü. Birlikte güzel vakit geçirebilirdik.” Genç adam gülümsemeyi bıraktı. “Eğer bana nerede olduğunu gösterirsen, belki seni bırakması için onu ikna edebilirim.”
“Bu mümkün değil.” dedi Holly. “Öyle olsaydı, zaten evet derdim.”
“Ne?” Kafası karışmış bir şekilde genç kadına baktı ve sonra kafasını salladı “Anlıyorum. Dükkânın sahibi sensin.”
Genç kadın başıyla onayladı. “Kız kardeşim ve ben.” Genç kadın dükkânın diğer ucunu işaret etti. Ivy sonunda geri dönmüştü ve çok da mutlu görünmüyordu. “Ivy.”
“Belki daha sonra.” Genç adam Ivy’e doğru baktı. Onun ilgisinin kız kardeşine kaymasından bir an huzursuzluk duydu. Genç adam hercai bir tip miydi? İşin geçeği, genç kadının ona hiç ihtiyacı yoktu… Genç adamı yalnız bırakarak tezgâhın arkasında çalışmaya başladı. Holly’nin sahip olamayacağı bir adam ile ilgili hayaller kurmaktan daha önemli işleri vardı.

BÖLÜM DÖRT
Nicholas, Holly ile konuşurken büyük bir pot kırmıştı. Genç kadınla zaman geçirmek istiyordu. Bu sebeple Hoş Tesadüfler Yolu günü sonlandırıncaya kadar beklemeye karar verdi. Çalışma saatleri dükkânın camında yazıyordu. Saat beşten sonra açık olmayacaklardı. Bu da öldürmesi için birkaç saatlik zamanı olduğu anlamına geliyordu. Genç adam bu zamanı akıllıca kullanmalıydı. Yerel çiçekçi dükkânına giderek genç kadını tanıyıp tanımadıklarını sordu. Tabii ki onu tanıyorlardı. Gabriel haklıydı. Kasaba Strange ailesinin üyeleriyle doluydu. Holly’nin ailesinden oldukları için genç kadının en sevdiği çiçekleri bulup, onlardan birkaç demet sipariş etmesi çok kolay oldu. Daha sonra bir şişe şarap için Üzüm Aromaları dükkânına gitti. Şansı burada da yaver gitti ve genç kadının en beğendiklerinden satın aldı. Cadı Kazanı’na giderek Holly'nin kuzeni Esmeralda ile birlikte kahve dükkânının sahibi olan Tristan Scott ile bir anlaşma yaptı. Cadı Kazanı, Hoş Tesadüfler Yolu kapanmadan bir saat önce günü sonlandırıyordu. Genç adam kahve dükkânını özel olarak kullanmak üzere bir ödeme yaptı. Nicholas, genç kadına sürpriz yapmak için her şeyi ayarlamıştı. Tek ihtiyacı olan onu buraya getirecek birini bulmasıydı. Bu yardım çok şaşırtıcı birinden geldi.
“Hoş Tesadüflere uğrar ve ona Esmeralda’nın yardıma ihtiyacı olduğunu söylerim.” Tristan, Nicholas’a göz kırptı. “Konu Strange ailesinin kadınlarına geldiğinde, alabildiğin tüm yardımı alman gerekir. Esme günün geri kalanı için çoktan dükkândan ayrıldı. Sonrası için ateşli bir randevusu var.”
“Bu randevu seni rahatsız mı ediyor?” diye sordu Nicholas.
“Hayır” diyerek başını salladı Tristan. “Biz sadece arkadaşız. Kalbim bir başka Strange kadınına ait. Bir gün o geri dönecek. Her zaman dönerler.”
Nicholas kaşlarını çattı. “Nasıl bu kadar emin olabilirsin?”
“Bu kasaba onları çağırır. Bu her neyse hep aynı şeyi yaparlar. Bunu tam olarak açıklayamıyorum.” Bir anlığına sustu ve sonra devam etti, “Bir sihir gibi. Her şey olabilir, hem de en beklemediğin anda. Aşk böceğinin burada kaç kişinin üzerine konduğunu bir bilsen? Kasaba sanki sevgilileri bir araya getirmek için yaratılmış gibi.” Genç adam kafasını salladı, “Belki bu sadece benim hüsnü kuruntumdur. Buna inanmak zorundayım, yoksa sevdiğimi sonsuza kadar kaybederim.”
“O kim?” Bu kişinin Holly olduğunu düşünmedi genç adam, aksi halde Tristan ona yardımcı olmazdı. Nicholas geçen birkaç saat içerisinde birden fazla Strange kadını ile tanışmıştı. Hiçbiri Tristan’ın aşkı olamazdı. Hepsinin kasabada kendi iş yerleri vardı. Aşık olduğu kadın kasabadan arkasına bakmadan ayrılmış gibi konuşmuştu Tristan.
“Holly’nin ikiz kız kardeşi Sage.”
Bu cevapta Nicholas’ı rahatsız eden bir şey vardı. Eğer Sage’i elde edemez ise Holly’nin dikkatini çekmeye çalışabilir miydi? Eğer ikizlerse… “Nereye gitti?”
“Büyük şehirde bir organizasyon planlama şirketi var. Orada kendi adını duyurmaya çalışıyor. Sage, Kısmet Koyu kasabasına damgasını vurmak istemeyen tek Strange ailesi üyesi. Onlarla ortak olan tek yanı saçlarının rengi. Başka hiçbir şeyi benzemez.”
“O ve Holly birbirlerine benzemiyor mu?”
Tristan kafasını salladı. “Hayır, çift yumurta ikizi değiller.”
Bir sebeple Nicholas’ın içi rahatladı. Holly’i tamamen kendine istiyordu ve onun başka birine benzediği düşüncesi hiç hoşuna gitmemişti. Sahiplenme düşüncesi kafasında şekillenirken, kaşlarını çattı. O anda Holly ile ilgili aklına tek bir kelime vardı. Benim.
“Bana çok yardımcı oldun. Teşekkür ederim.”
“Önemli değil.” Tristan kasayı kapatıp, her şeyi toparlayıp düzenledi. Nicholas’a bir tomar anahtar verdi. “İşin bittiğinde, dükkânı kapadığından emin ol. Anahtarları Holly’e ver. Onları Hoş Tesadüflerden alırım. Yarın dükkânı Esmeralda açacak, bu yüzden anahtarlara yarına kadar ihtiyacım yok.”
Nicholas şimdiye kadar karşısındakine bu kadar güvenen insanlarla karşılaşmamıştı. Belki bu küçük kasaba hayatına özgü bir şeydi... Tristan onu neredeyse hiç tanımıyordu ama ona dükkânın anahtarlarını veriyordu. Neden tamamen yabancı birine bunu yapıyordu ki? “Bana güvenebilirsin.”
“Biliyorum.” dedi esrarengiz bir sesle. “Aksi halde, yardımımı istediğin anda seni dışarı atardım. Dediğim gibi… Kısmet sihirli bir yerdir. Bunu göreceksin.”
Bu sözlerle Tristan, Cadı Kazanı’ndan çıktı ve Holly'yi beklemesi için Nicholas'ı yalnız bıraktı. Genç kadının sürprizden hoşlanmasını ve daha önceki kabalığı için onu affetmesini umuyordu. Nicholas, nadiren dürtüleriyle hareket ederdi, ama Holly onun bir şeyler istemesine neden olmuştu. Genç kadını istiyordu.

BÖLÜM BEŞ
Tristan genç kadından Cadı Kazanı’na uğramasını istemişti. Esmeralda’nın ne için ona ihtiyacı olabilirdi ki? Holly bu suratsız halinden hiç memnun değildi. Tek istediği evine gitmek ve kanepesinde kıvrılıp uyumaktı. Kakao Tadımı büyük bir başarıyla sonuçlanmıştı. Hangi dükkânın en iyi kakaoya sahip olduğuna ilişkin oylama sonuçları haftanın ilerleyen günlerinde açıklanacaktı. Belki akşam yemeği için Esmeralda ona katılmak isteyebilirdi. Holly, Nicholas’ın davetini kabul etmeliydi. Eğer ona dostça davranmış olsaydı, belki genç adam onu akşam yemeğine davet edebilirdi. Genç adam istediğinde Hoş Tesadüfler dükkânından ayrılamamış olabilirdi, ama tüm akşamı boştu.
Holly içini çekti ve Cadı Kazanı dükkânının kapsını iterek içeri girdi. Dükkânın içi küçük beyaz ışıklarla süslenmişti. Sonunda Tristan ve Esmeralda Noel süslerini asmaya karar vermişti anlaşılan. Dükkânın daha eğlenceli gözükmesi için yaklaşık bir haftadır onları bu konuda taciz ediyordu. Dükkândaki diğer ışıklar kapalıydı. Sadece küçük ışıklar etrafı aydınlatıyordu. Genç kadın “Esme!” diye seslendi. Cevap yoktu. Holly, dükkânın içerisine doğru ilerlerken önüne çıkan büyük gölgeyi görünce bağırdı.
“Seni korkutmak istememiştim.” Nicholas genç kadına daha da yaklaştı. “Bunun güzel bir sürpriz olmasını istemiştim.”
Tristan ve kuzeni ona oyun mu oynamıştı? Nicholas’a ilgi duyduğunu nereden bilebilirlerdi ki? Aslında önemli değildi, ama ilk karşılaştıklarında bunu onlara soracaktı. Akşamı Nicholas ile geçirmeyi istemişti ve işte şimdi gerçekleşiyordu. Asıl soru, bu arzusunu genç adama ne kadar belli etmek istediğiydi. “Sorun değil. Kuzenim Esmeralda’yı görmeyi beklerken seni görmek şaşırtıcı oldu.”
“Beni affet.” dedi genç adam. “Seni yeniden görmem gerekiyordu ve bu da iyi bir fikir gibi gelmişti.”
Holly genç adamın neler yaptığına acele etmeden baktı. Masaların bir tanesinin ortasında yer alan vazo içinde en sevdiği pembe ve beyaz zambaklar vardı. Onların yanında iki boş kadeh ile bir şişe beyaz Riesling şarabı duruyordu. İki tabağın üzerinde muhtemelen yemeği sıcak tutmak üzere konulmuş örtüler vardı. Genç adam en sevdiği şeyleri bulduğuna göre, en sevdiği yemeği yeme şansı çok yüksekti. Holly ilgisini genç adama yöneltti. Nicholas, kahve lekesi içerisindeki gömleğini değiştirmiş ve yerine gözlerinden daha açık mavi bir gömlek giymişti. Kravatı, gözlerine tamamen uyuyordu. Koyu renk takımı onu o kadar zarif gösteriyordu ki, kendini onun kollarına atmak istedi.
Genç adam bir kaşını kaldırarak “Ne diyorsun? Gördüklerini beğendin mi?” dedi.
Genç kadının dudakları çapkın bir gülümsemeyle kıvrıldı. “Şimdilik, evet.” Holly mantosunu çıkartıp bir askıya astıktan sonra genç adama döndü, “Bana akşam yemeği için neyi hazırlattığını söyledikten sonra, her şeyin mükemmel olup olmadığına karar vereceğim.”
“Tam buğday makarnalı, Marsala şarabı soslu tavuk.” Genç kadının anında ağzı sulanmaya başladı. Genç adam en sevdiği yemeği keşfetmişti. Nicholas, mükemmel bir adam gibi görünmeye başlamıştı ve bu genç kadını biraz ürkütüyordu.
“Bunları...”
“Nasıl ayarladın?” diye cümleyi tamamladı genç adam. “Ailen oldukça yardımcı oldu. Belki de onlarla, çok iyi tanımadıkları insanlarla bir şeyler paylaşmanın tehlikelerini konuşmalısın.
Hepsinin ona yardımcı olmasının tek bir nedeni olabilirdi. Kısmet Koyu büyüsü yine iş başındaydı. Birbirleriyle ilk karşılaştıklarında Nicholas kaba ve hırçındı. Kasabanın adı tesadüfen Kısmet değildi. Kurucuları, genç kadının ataları kadere inanmışlardı. Gemileri batarken yara almadan koya ulaşıp, kurtulmuşlardı. O andan sonra bölge büyülü olarak kabul görmüştü ve bu büyünün getirdiği şeylerden biri de aşktı. Ruh ikizini bulmaktan daha fazla kaderle ilgili bir şeydi ve bir kez gerçek aşkınızla yollarınız kesiştiğinde, bu asla inkâr edilemezdi. İşte bu sebeple Ivy her zaman melankoli içerisindeydi. Gabriel onun içindi. O olmadan genç kadının bir parçası kayıptı. Peki ya Nicholas Holly’nin diğer yarısı mıydı? Ailesi buna inanmış gibiydi ve Holly de inanmaya başlıyordu. İnkâr edemeyeceği şekilde genç adama doğru çekilmeye başladığını hissediyordu. Genç kadını bu kadar hevesle takip ettiğine göre, genç adam da biraz hissetmiş olmalıydı.
“Strange ailesi her zaman içgüdülerine güvenir. Doğru olduğuna inanmamış olsalardı, yardımcı olmazlardı.” Kader ve büyü hakkında konuşarak genç adamı korkutmak istemiyordu. Ama Holly karar vermeden önce bir şey yapmak istiyordu. Genç adama yaklaştı ve kollarını boynuna doladı. “Öp beni.” dedi.
Nicholas’a ikinci defa söylemeye gerek yoktu. Öne doğru eğildi ve dudaklarını genç kadının dudaklarına bastırdı. Genç kadının düşündüğü sihir etraflarını sararken, öpüşmenin derinleşmesini sağlayan bir fitil de ateşlenmişti. Genç adamın dili diline değdiğinde, tarçın ve çikolata tadı içine doldu. Genç kadının kakaosunun iki ana malzemesi… Holly, arzuyla inlerken, çırılçıplak kalıp her yönden uyumlu olup olmadıklarını görmek istiyordu. Ama yine de kendini geri çekti. Genç adamla bu kadar yakın olmak için çok erkendi. Holly, pişman olabileceği bir yola girmeden önce bir adım geri attı.
“Bu…”
“Biliyorum.” dedi genç kadın.
Genç adam kafasını salladı. “Seninle daha fazlasını istiyorum.”
Holly genç adama gülümsedi ve ortamı biraz yumuşattı. Nicholas, onun için kendi mutluluğundan daha önemli hale gelebilirdi. Onun mutluluğu olabilirdi. Kız kardeşi Ivy’i aklında tutarak dikkatli davranıyordu. “Bunun ne olduğunu anlamak için zaman istiyorum. Sen şehirde yaşarken bu ilişkiyi nasıl sürdürebiliriz ki?”
“Bilmiyorum” diye dürüstçe cevap verdi genç adam. “Ama sen de istersen denemek istiyorum.”
Holly başıyla onayladı. “İstiyorum.”
Nicholas genç kadını yeniden kolları arasına aldı ve sıkıca onu tuttu. “Gabriel ile kasabaya geldiğimde seni bulacağım hiç aklıma gelmezdi, ama burada olduğum için mutluyum. Gabriel’e onunla birlikte gitmek istemediğimi söyleyeceğim. Tatil boyunca Kısmet Koyu’nda kalacağım. Gerisini zamanı geldiğinde çözümleyeceğiz.”
Holly genç adama sarıldı ve gözlerini kapattı. En büyük dileği gerçekleşmişti ve onu çarçur etmeyecekti. Hikâyeler bir yerden başlamalıydı ve bu hikâye genç kadın ile Nicholas’ın Bir Noel Günüydü...

Yeni Yıl İtirafı

BİRİNCİ BÖLÜM
Üzerindeki deri ceketi hiç yokmuşçasına hissettiren soğuk rüzgâr Nash King’in üstüne doğru esiyordu. Genç adam neredeyse buz tutmuş uzuvlarına bir parça sıcaklık verebilmek için ellerini ovuşturdu. Gideceği yer çok uzakta değildi. Birkaç adım sonrasında Üzüm Aromaları Şaraphanesine ulaşacak ve hayatının aşkı Leilia Strange ile güzel anlar geçiriyor olacaktı.
İlkokuldan beri çok iyi arkadaşlardı. Nash onu her zaman sevmişti, ancak o, genç adamı her zaman arkadaşı olarak görmüştü. Bazı günler bu konu genç adamı çok daha fazla rahatsız ediyordu. Diğer zamanlarda ise genç kadının hayatının bir parçası olduğu için minnettardı. Ama bugün, sonunda, onu sevdiğini açıklayacak kadar cesur olmak niyetindeydi.
Şaraphanenin kapısını iterek içeri girdi. Nash, Leilia ve kızkardeşi Caprecia ile birlikte şaraphane içine yaptıkları tasarımı çok beğeniyordu. Şaraplar, türüne göre sıralanmış ve mağaza içerisine dağılmış raflara yerleştirilmişti. Hatta çeşitli peynirlerin, krakerlerin ve ekmeklerin sunulduğu bir bölüm dahi vardı. Hem rahat hem de davetkârdı. Şehrin dışında, diğer kız kardeşleri Ophelia ile birlikte bir bağları vardı. Hepsi bağda çalışırken, Ophelia şaraphane ile ilgilenmemeyi seçmişti. Genç kadın, kuzeni Amadea ile Kader Çiçekleri’nde çalışmayı tercih etmişti. Strange Ailesi kasabadaki işletmeler ve faaliyetleri ile çok içli dışlıydı. Kasabayı iki yüz yıl önce kuranlar onların atalarıydı.
Nash, Leilia’yı bulmak ümidiyle şaraphanenin iç kısımına, arka taraftaki tezgâha doğru ilerledi. Ziyareti için iyi bir bahanesi olmasa dahi, şaraphaneye o kadar sık geldiği için ne Caprecia ne de Leilia onun varlığını sorgulamazdı. Genç adam köşeyi dönmek üzereyken genç kadını gördü. Uzun siyah bukleleri omuzlarına muhteşem dalgalarla dökülüyordu. Durduğu yerden genç kadının gözlerini görmüyordu, ama görmesine de gerek yoktu. Onun kobalt mavisi gözleri genç adamın hafızasında taptazeydi. Leilia hakkında her şey genç adamın hafızasındaydı. İstese, ki bunu kesinlikle istemiyordu, genç kadını unutamazdı. Aralarındaki mesafeyi kapatıp, genç kadın ile konuşmalıydı. Nash tam da bunu yapmak üzereyken arka odadan Caprecia çıkıp Leilia’ya omuzuyla hafifçe vurdu.
“Hâlâ burada ne yapıyorsun?” diye sordu Caprecia. “Eve git ve randevun için hazırlan.”
Nash olduğu yerde donup kalmıştı. Ne randevusu? Leilia, ona yeni yıl için planları olduğundan hiç bahsetmemişti. Birbirlerine her şeyi söylediklerini düşünürdü... Neler olduğunu anlamanın çok kolay bir yolu vardı. Yapması gereken tek şey genç kadının yanına gidip konuşmaya başlamaktı. Arkası çorap söküğü gibi gelirdi. Ama ayaklarını hareket ettiremiyordu ve kalbinden yayılan acı neredeyse dayanılmaz bir haldeydi.
“Daha çok vakit var.” diye kayıtsızca cevap verdi Leilia. Nash geldiğinde ilgilendiği şey her neyse dikkatini ona vermeye devam etti. “Çıkmadan önce envanteri bitirmem gerekiyor. Moscato şarabı ve pembe şampanyamız kalmadı.” Genç kadın bileğindeki saate bakarak iç geçirdi. “Bu yılın en yoğun günlerinden biri. Percival’a evet derken acaba ne düşünüyordum?”
“Çünkü hâlâ Bay Doğru’yu arıyorsun.” Caprecia göz kırptı. “Ne yaptığımı gördün mü?”
Leilia kafasını kaldırıp genç kadına dik dik baktı. “Evet. Evet. Gördüm.” Genç kadın Caprecia’nın ima ettiği şeyden memnun olmuş gibi değildi, ama bunun Nash için hiçbir anlamı yoktu. Genç adam Leilia’nın tek aşkı olmak istiyordu. “Orada dur. Bundan sonra söyleyeceğin tek şey ‘parlak zırhlı şövalyem ile birlikte gitmek istiyorum’ olacak.” Leilia gözlerini devirdi. “Bu dedikoduları ben de duydum. Üç arkadaşa verilen üç şövalyeler lakabı. Anneleri bu isimleri koyarken ne düşünüyordu acaba?”
“Bilemiyorum.” dedi Caprecia omuzlarını silkerek. “Belki de gerçek Yuvarlak Masa Şövalyeleri kadar cesur olmalarını umuyorlardı. Lancelot ve Galahad eksik aslında. Oğullarına bu adları verecek başka zavallı bulamamışlar herhalde." Genç kadın duraladı ve eliyle çenesine dokundu. “Tristan hâlâ Sage’in yasını tutuyor. Bu durumda geriye Percival ve Gawain kalıyor. Eğer Gawain’i Hollywood'un cazibesinden uzaklaştırabilirsen elbette. Şimdi düşünüyorum da gerçekten geriye sadece Percival kalıyor. Yani onu, kendine istiyorsun” Genç kadın kaşlarını yukarı doğru kaldırmıştı. “Sence şansınız ne? Çok yakışıklı bir adam.”
Nash sohbetlerini daha fazla dinlemeye tahammül edemedi. Dalgın bir şekilde ellerini ceplerine soktu. Haklarında konuştukları bu üç adam lisede onunla acımasızca dalga geçerlerdi. Mezun olalı dört sene olmasına rağmen o hatıralardan kurtulmak kolay olmamıştı. Şimdi çok daha iyi ilişkileri vardı ama Nash, ona yaptıklarını asla unutmayacaktı.
Gitmek üzere döndü ama geç kalmıştı. “Nash!” diye seslendi Leilia. Kulağına müzikmiş gibi gelen genç kadının sesinde, bir mutluluk vardı. “Buraya gel. Denemen için yeni bir şarabım var.”
Nash ellerini ceplerinden çıkarttı ve genç kadına doğru yürüdü. Leilia ile ilgili hiçbir şeyi geri çeviremezdi. “Öyle mi?” Tezgâha doğru yaslandı. “Bunu içtiğime pişman olacak mıyım?”
“Elbette hayır.” Genç adamın omzuna yavaşça vurdu. “Seni hiç yanılttı mı?”
“Şimdiye kadar hayır, ama daha çok genciz.” Dudakları büyük bir gülümsemeyle kıvrıldı. Kesinlikle yapmacık bir gülüş değildi. Nash, onu gördüğü için mutluydu ama duyduğu sohbetten nefret etmişti. Kulak misafiri olan kişilerin nadiren hoşlarına giden şeyler duydukları söylenirdi.
“Her zaman şakacısın.” Genç kadın tezgâhın altına uzandı ve genç adama koyu renkli bir şişe uzattı. “Bu bağda yetiştirdiğimiz yeni merlot üzümlerinden. Şarap hakkında ne düşündüğünü bana söyle. Muhtemelen Yeni Yıldan sonra müşterilerimize ürünü tanıtacağız.
“Bu sene itiraflar yılı olacak değil mi?” Bunu yüksek sesle söylemek istememişti.
“Nasıl yani” diye sordu Leilia.
Nash, bu yılın kendisi ve Leilia için sevgiyle dolu olmasını ummuştu ama Kısmet Koyu’nun birbirlerine ait olduklarına inanmadığını tahmin ediyordu. Kasabadaki herkes, kaderin sevgilileri bir araya getirmede ne kadar önemli rol oynadığını bilirdi. “Önemli değil.” Genç adam şişeyi kaldırdı. “Bunun için teşekkür ederim. Beni daha sonra ara, istersen şarabı paylaşabiliriz.”
Genç kadın gülümsedi. “Tamam. Aklımda tutarım. Bu gece için planların var mı?”
Geceyi genç kadınla geçirmekle ilgili bir şeyler söylemesi gereken an, bu andı. Ama ne yazık ki söyleyemeyecekti. “Pek fazla bir şey yok. Gece evde olacağım.”
“Televizyonda yeni yıl topunun düşmesini mi seyredeceksin?” Genç kadın soruyu sorarken başını yana doğru eğmişti.
“Belki. O kadar geç vakte kalır mıyım, emin değilim.” Genç adam, o orada yokmuş gibi davranmaya çalışan Caprecia’ya baktı. Belki de onlara biraz mahremiyet sağlamaya çalışıyordu. Nash tam emin olamadı. “Gitmem gerek.” Başka bir şey söylemeden ayaklarının götürebildiği ne büyük hızla dükkândan çıktı. Attığı her adımda göğsünde kalbi hızla çarpıyordu.

BÖLÜM İKİ
Nash, dükkândan koşarak çıkmıştı. Leilia onun ardından gitmeliydi... Genç adam garip davranıyordu. Bir şeyler onun rahatsız ediyor olsa da, bu konu hakkında konuşmak istememişti. Genç adamı rahatsız eden konu hakkında genç kadının en küçük bir fikri bile yoktu. Keşke Percival Wright’a söz vermemiş olsaydı. Yeni Yıl akşamını Nash’le geçirebilirdi. Genç kadın, bu teklifi kabul ederken ne düşündüğünü hâlâ bilemiyordu. Percival iyi biriydi ama genç kadın onun hayatının aşkı olarak görmüyordu.
“Ben eve gidiyorum.” dedi Caprecia’ya. “Yarın bağda görüşürüz.” Şaraphane Yeni Yılın ilk gününde kapalıydı ama yarın onlar için yine de iş günüydü. Mutluluk Üzüm Bağı, evden uzakta bir evdi. Kasabadan yaklaşık 50 Km dışarıda ve üzerinde küçük çiftlik evi olan bir mülktü. Genç kadın, geceyi geçirmek üzere kullanmaları için hepsinin ayrı odası olan bu evi kız kardeşleriyle paylaşıyordu. Ancak kasabadaki işleri yüzünden bu çok sık olmuyordu.
Leilia arabasına doğru yürüdü ve arabaya bindi. Arabayı çalıştırdı ve ısınması için birkaç dakika bekledi ve sonra vitesi sürüş moduna getirip stüdyo dairesine doğru yola koyuldu. Dairesine vardıktan sonra hızla bir duş aldı ve randevusu için hazırlanmaya başladı. İşin sonunda pişman olmamayı umut ediyordu. Percival onu Cadı Kazanı’nda düzenlenecek bir çeşit partiye götürecekti. Kuzeni Esmeralda kahve dükkânının ortaklarından biriydi. Parti için Üzüm Aromaları’ndan birkaç kasa pembe şampanya sipariş etmişlerdi. Yeni Yılı karşılarken bunları kullanacaklardı.
Genç kadın saçlarını kuruttu ve parlayıncaya kadar onları fırçaladı. Sonra neredeyse kalçasına kadar yırtmacı olan uzun mavi bir etek ve üzerine uzun kollu dantel işlemeleri olan siyah bir bluz giydi. Ondan sonra topukları yaklaşık sekiz santimetre olan sandaletleri ayağına geçirdi. Leilia fırsatı geldiğinde giyinmeyi severdi. Güzel şeyler giymek için çok fazla şansının olması ne kadar da kötüydü.
Kapının çalınmasıyla birlikte düşüncelerinden sıyrıldı. Genç kadın açmak üzere kapıya yöneldi. Percival kapının diğer tarafında koyu renk bir takım elbise ve gözlerine uyan yeşil kravatıyla zarif görünüyordu. Genç adam, bir gül uzattı. “Neden hoşlandığından pek emin olamadım. Umarım bu iyi bir seçimdir.”
Leilia gülü aldı ve kokladı. Genç kadın bütün çiçekleri sevse de güller onun en sevdiği çiçek değildi. Gerçi genç adamın bunu bilme şansı yoktu. “Teşekkür ederim.” dedi. “Çok güzel.”
İpek gibi bir sesle “Sen de öyle.” diye cevap verdi genç adam. Genç adamın bu cevabı genç kadını nedense rahatsız etmişti. “Hazır mısın?”
“Evet” dedi genç kadın ve çiçeği tezgâhın üzerine bıraktı. Leilia muhtemelen çiçeği suya koymalıydı, ama buna lüzum görmemişti. Neden bunu yapıyordu ki? Bunun anlamı neydi? Percival ona uygun biri değildi ama yinede onunla buluşmayı kabul etmişti. Genç kadın iç çekti ve kendini genç adamın eşliğinde geçireceği gece için hazırladı. Teklifi kabul etmişti ve şimdi sözünden dönmesi için çok geçti. Mantosunu alıp giydi ve kapıdan çıkan genç adamı takip etti.
Cadı Kazanı’na ulaşmaları çok zaman almamıştı. İçeri girdiklerinde mantosunu asan genç kadın dekorasyonu incelemeye başladı. Esmeralde ve Tristan kendilerini aşmışlardı. Kahve dükkânın etrafını saran küçük beyaz ışıklar ile her yerde balonlar vardı.
“Buradasın” diye bağıran Esmeralda, Leilia’yı çabucak kucakladı. “Sana bir şey getireyim mi?”
“Hayır.” diye cevapladı Leilia. “Böyle iyiyim.”
Esmeralda Percival’a döndü. “Tristan seni arıyordu. Sanırım tezgâhın arkasında. Git ve ona bir merhaba de.”
“Birazdan giderim.” Percival, Tristan’ın olduğu yöne doğru bir göz attı.
“Sen bilirsin.” dedi Esmeralde genç adama. “Müşterilerle ilgilenmem gerek.” Genç kadın Leilia’ya döndü, “Bana veda etmeden sakın gitme.” dedi.
Hemen sonrasında Esmeralda ilgi alanına giren bir başka kişiyle konuşmak üzere uzaklaştı. İşte kuzeni böyleydi. Hayatı her zaman parti gibi yaşardı.
“Bir şeyler içmek ister misin?” Leilia neredeyse gözlerini devirecekti. Esmeralda’nın az önce ona bunu sorduğunu duymamış mıydı?
“Hayır.” Genç adamın ilgisizliğini cezalandırmayacaktı. Hiçbir faydası olmazdı. Genç kadın ne diyeceğini bilemedi. “Daha sonra bir tane alırım.”
“Eğer senin için mahzuru yoksa ben bir tane alacağım.” Percival genç kadını yalnız bırakarak, içeceklerin servis edildiği en yakın bölüme gitti. Tristan orada başka biriyle konuşuyordu. Percival’ın ona doğru yaklaştığını gördüğünde gülümsemeye başladı. Günlerdir birbirlerini görmüyormuşçasına selamlaştılar. Leilia bunun öyle olmadığını biliyordu ama bir nedenle bu durum da onu rahatsız etmişti.
Cadı Kazanı’na geleli daha on beş dakika bile olmadan Percival en iyi arkadaşını ona tercih etmişti bile. Aslında genç kadın onu suçlamıyordu zira Nash burada olsaydı o da aynı şeyi yapardı. Percival’in ona özel muamele göstermesini beklemese de, genç adamın bir centilmen gibi davranmasını isterdi.
Parlak zırhı olan şövalye buraya kadardı. Genç adamın kendisini özel hissettirecek şeyler yapmaması aslında iyiydi. Percival’ın yakın zamanda gelmeyeceği aşikârdı. Genç kadın konuşmak için birilerini bulabilirdi ama nedense bu düşünce onu daha da rahatsız etti. Ayrıca konuşmak isteyeceği tek bir kişi vardı ve o burada değildi. Belki de randevuyu, genç kadını daha da fazla hayal kırıklığına uğratmadan iptal etmeliydi. Kimi kandırıyordu ki? Randevu, daha başlamadan onu hayal kırıklığına uğratmıştı...
Leilia mantosunu aldı ve kahve dükkânından çıktı. Bir kâse patlamış mısır ve bir kadeh şarap ile evinde çok daha güzel vakit geçirirdi. Belki her ikisini de onunla paylaşmak isteyip istemediğini öğrenmek için Nash'i arayabilirdi. Düşündükçe çok daha iyi bir fikir gibi geldi genç kadına...
Percival’a bakındı, ona ayrıldığını söyleyip söylemem konusunda karasız kalmıştı. Sonunda bu fikirden vazgeçti. Onun yerine telefonunu cebinden çıkartıp ona üzgün olduğunu ve ayrılmak zorunda kaldığını bildiren bir mesaj attı. Leilia telefonunu mantosunun cebine koyarken, kendi evi yerine Nash’in apartmanın olduğu yönüne doğru yürümeye başladı. En iyi arkadaşını görmesi gerekiyordu.

BÖLÜM ÜÇ
Nash dairesine girdi ve Leilia’nın kendisine verdiği şarabı tezgâha koydu. Ceketini hırsla çıkarttı ve en yakındaki sandalyeye fırlattı. Daha doğrusu fırlatmaya çalıştı. Genç adam bir şekilde hedefi şaşırdı ve ceket yere düştü. Yerden alıp dolapta askıya asmaya deyip değmeyeceği konusunda karar verebilmek için uzun süre cekete baktı. İç çekerek ceketi yerden aldı ve onu en başta olması gereken yere koydu. Leilia’ya hislerini söyleme planının istediği gibi gitmemesinin sorumlusu kıyafetler değildi. Genç kadının kendisine verdiği şarap şişesine bakıp bütün şişeyi tek başına içmeyi düşündü ama acıları içinde boğulmak için merlot şaraptan daha sert bir şeylere ihtiyacı vardı.
Yakınındaki dolaba gitti ve bir şişe viski çıkarttı. Aldığı viski bardağını ağzına kadar doldurdu. Nash bardağı ağzına dayadı ve içindekilerin hepsini bitirdi. İçki boğazını yakarak aşağı doğru yol alırken bu hisle baş edebilmek için kafasını salladı. Sonrasında bir bardak daha doldurdu. Dolu dolu üç bardak sonunda, oda kendi etrafında dönmeye başlamıştı ve genç adamın beynini rahatsız eden şey hafif hafif uyuşmaya başlamıştı. Nash bardağı tezgâhın üzerine bırakıp şişeyi aldı ve kanepeye çarpıp tökezledi. Nezaketle uğraşacak hali yoktu. Doğrudan şişeden de içebilirdi.
Nash viski şişesine sarılmış halde kendini kanepenin üzerine bırakıverdi. Uzaktan kumandaya uzandı ve televizyonu açtı. Ekranda iki kişi vardı, bir erkek ve bir kadın. İkiliden biri konuşmaya başlayınca Nash homurdandı. “Merhaba ben Gawain Daly ve güzeller güzeli sunucu arkadaşım Jocelyn Stacy.”
“Adi herif” diye ağzının içinde mırıldandı Nash. Gawain, siyah saçlarının bir tutamını alnından geriye doğru attı ve Jocelyn'e döndü. “New York oldukça soğuk. Şu kalabalığa bir bakın! Yeni Yıla girerken bize katılacak çok kişi var.” Ünlü gülüşünü kameraya gösterip sunucu arkadaşına döndü, “Yeni Yıl kararlarını hazırladın mı?”
“Sen de kendine birkaç tane hazırlamalısın Gawain.” diye söylendi Nash. Viskisi şişesini televizyona fırlatmamak için kendini zor tuttu. Onun yerine büyük bir yudumu ağzına aldı. Lisede geçirdiği günlerle barışacağını düşünmüştü, ama görünüşe göre bazı kişilere duyduğu kin asla bitmeyecekti.
“Kendi adıma değişmesini istediğim bir şey yok.” diye cevapladı Jocelyn. “Peki, ya sen?”
“Mükemmel bir şeyi bozmak istemem elbette.” Gawain göz kırptı. “Peki, gece yarısı öpücüğü hakkında ne düşünüyorsun?” “Aklında özel birisi var mı?”
Kaşları hareket etmese dahi sözleri bu hareketi destekler nitelikteydi. Nash kızgınlıkla söylendi. Gawain, açıkça Jocelyn’in kendisini öpmesini istiyordu. Nash, ünlü güzelin genç adamı geri çevirmesini diledi. Sonrasında biraz daha viski içti. Şişenin yarısı bitmişti. Bu hızla giderse gece yarısı olmadan şişenin tamamını bitirmiş ve kendinden geçmiş olacaktı.
“Birkaç olasılık var.” dedi Jocelyn arsızca. Sarışın kadın yanlış anlaşılmaya yer bırakmayacak şekilde dudaklarını yaladı.
“Şans her zaman bu adi herifin yanındadır zaten.” Şimdiye kadar neden televizyonu kapatmamıştı ki? İhtiyaç duyduğu en son şey, Gawain'in bitirdiği filminde birlikte oynadığı oyuncuyu öperek alacağı küçük sayısı seyretmekti. Şovalye üçlüsünün lideriydi. Percival ve Tristan o etrafta yokken daha iyi insanlardı. Şöhretini ve servetini bulmak için California’ya gittiğinde Nash çok mutlu olmuştu. Genç adamın bu hedefine ulaşması da çok zaman almamıştı. Şans her zaman onun yanındaydı.
Kamera görüntüsü Yeni Yıl şarkısı çalarken düşmek üzere ayarlanmış ışık topuna doğru kaydı. Gawain’ın sesi hâlâ genç adamın televizyonunun hoparlöründen duyuluyordu. “Gördüğünüz gibi top düşmeye hazır. İhtiyacımız olan tek şey gece yarısına ulaşmak, sonrasında hepimiz en mutlu Yeni Yıl için kadeh kaldıracağız. Şimdi Los Angeles ve Corbin Vale'deki kardeş istasyonlara bir göz atalım.”
Nash bundan sonra televizyonun sesini kapattı. Leilia’nın geceyi Percival ile birlikte geçireceğini unutacak kadar viski içtiğini sanmıştı ancak bu düşünceyi kafasından çıkartamamıştı. Gawain’in Jocelyn’i öpeceği gibi genç kadın da Percival’ı gece yarısı öpecek miydi? Bu düşünce midesini bulandırmıştı. Bu kadar içtiği için pişman olmaya başlamıştı. Ama ne olacaktı ki... Zaten yeteri kadar batmıştı. İçmeye devam edebilirdi. Kaybedecek neyi vardı?
Biraz daha viski içti. Aşağı doğru inerken boğazını yakan yudumlar bir süredir aynı etkiyi göstermiyordu. Odanın içerisinde kapı vurulma sesi yankılandı. Genç adam hayal ettiğini düşündü ama kapı yeniden vuruldu. Nash oturduğu yerde doğruldu ve gözlerini kısarak kapıya doğru baktı. Yüz üstü yere düşmeden kapıya kadar gitmesine imkân yoktu. “Kapı açık!” diye bağırdı. Kimin onu görmeye geldiğini merak etmemişti bile. Ta ki kapı açılıp Leilia içeri girene kadar. Onun burada ne işi vardı? Percival ile neler olmuştu? Eğer genç kadına zarar verdiyse... Nash ayıldığında yaptığı her neyse ona ödetecekti. Kimse hayatının aşkını üzemezdi.

BÖLÜM DÖRT
Leilia, Nash'e daha önce onu hiç görmemiş gibi bakıyordu. Bu adam onun en iyi arkadaşı olamazdı. Nash şey gibi gözüküyordu... “Sen sarhoş musun?” Genç kadın kapıyı arkasından kapattı ve mantosunu çıkarttı. Eğer çok fazla içtiyse, ona bakması için birine ihtiyacı olacaktı.
“Birkaç kadeh viski içmiş olabilirim.” Genç adam yarısı boşalmış şişeyi havaya kaldırdı.
“Lütfen bunun yeni bir şişe olmadığını söyle.” Onu bu kadar çok içmeye iten şey ne olabilirdi? Bugün yılbaşıydı ama yinede Nash çok içki içen biri değildi. “Ver şunu bana.” Genç kadın şişeyi adamın elinden alıp onun uzanamayacağı bir noktada tezgâhın üzerine bıraktı. “Senin derdin ne? Bütün gün çok garip davrandın.”
“Bir adam arada sırada huzur içerisinde içkisini içemez mi? Genç adam televizyona el salladı. “Bak, şövalyelerinden biri.” Hollywood’un en güzel kadınlarından birini daha ayarttığını görmeye hazır mısın?”
Leilia televizyona göz attı. Gawain Daly televizyon ekranındaydı ve kesinlikle seyircilere karşı oynuyordu. O her zaman böyledi. Adam dikkatleri üzerine çeker ve ilgi odağı olurdu. Gawain çekiciydi. Kesinlikle bir yıldız kalitesi vardı. Güzel yüzünü ve çekici vücudunu kullanarak istediğini almıştı. Gawain hakkında bilgi sahibi olmasının tek nedeni Tristan ile olan bağıydı. Bir zamanlar Tristan ve Kuzeni Sage birbirlerinden ayrılmazlardı. Hâlâ onları neyin ayırdığını anlayamamıştı ama bu zaten üstüne vazife değildi. Sage, Gawain Hollywood için kasabadan ayrıldığı sıralarda ortadan kaybolmuştu. Genç kadın bazen ikisinin kasabayı terk etmelerinin bağlantılı olduğunu düşünürdü. “Gawain veya sözde şövalyeler ile ilgilenmiyorum. Asla o üçlü arasında olmayı istememişimdir.” Sözleri istediğinden daha terbiyesiz bir eda ile ağzından çıkmıştı.
“O halde istediğin şey ne?” Genç adam geveleyerek konuştu. “Çünkü seni tanıdığımı sanıyordum ama görülen o ki tanımıyormuşum.”
Leilia iç geçirdi. “Kahve yapmamın bir sakıncası var mı? Sanırım bir fincan kahveye ihtiyacın var. Çünkü benim gerçekten ihtiyacım var.” Genç adamı rahatsız eden şeyle başa çıkmak istiyorsa birkaç fincan kahveye ihtiyacı olacaktı.
“Keyfine bak” diye cevapladı genç adam. “Ama ben istemiyorum. Bana viskiyi geri ver. Şu anda ihtiyacım olan tek şey o.”
Leilia tezgâha doğru yürüdü ve kahve makinesinin altına bir kahve fincanı yerleştirdi. Makineye kahveyi koydu ve tamamen su ile dolduğuna emin olduktan sonra demleme düğmesine bastı. O gün genç adama verdiği şarap şişesini fark etti. En azından kaliteli şarabı bu sarhoşluk âlemi için heba etmemişti. Bu şarabın tadı alınmalı ve keyfi çıkarılmalıydı. Zil zurna sarhoş olmak için kullanılmamalıydı. Kahve demlendiğinde adama sevdiği gibi sade bir kahve hazırladı. “Haydi, al bakalım” diyerek genç adama verdi. “Sıcak, sade ve yumruk kadar güçlü. İçtiğin viskinin yarısı güçte bir yumruk olsa da."
Genç adam kahveyi kokladı ve genç kadına geri verdi. “Viskimi geri istediğimi söyledim sana. Bunu içmemin tek yolu içine güzel bir miktar alkol eklemen olabilir.”
Genç kadın içini çekti, kupayı kanepenin önünde duran masanın üzerine bıraktı ve genç adamın yanına oturdu. “Sana daha fazla viski vermeyeceğim. Onun yerine seni neyin rahatsız ettiğini konuşalım mı?”
Gawain’in sesi odanın içerisinde yankılandı ve Nash televizyona kızgınlıkla söylendi. Leilia uzaktan kumandayı aldı ve televizyonu kapattı. Genç adamı daha fazla kışkırtmaya gerek yoktu. Onun, Gawain, Tristan ve Percival’a karşı olan negatif düşüncelerini çok iyi biliyordu. Bu üçü lisede okulun gözdeleriyken, Nash okulun ineklerindendi. Yıllar geçtikçe gelişmiş ve muhteşem bir erkeğe dönüşmüştü. Genç kadın onun altın sarısı saçlarını ve zekâsının yansıdığı açık mavi gözlerini onlara tercih ederdi. Nash bir dahiydi. Onu çok zengin eden bir yazılım geliştirmişti. Bir konakta yaşayabilecekken kuzenlerinin Hoş Tesadüfler dükkânının üzerindeki tek yatak odalı küçük dairesini tercih ediyordu.
“Seni ne mutlu eder?” diye sordu genç adam. “Üzüm bağından ve şaraphaneden daha fazlasını istiyor musun?”
Genç kadın uzanıp genç adamın altın sarısı saç tutamını kulağının arkasına attı. Saçlarını geçen sene uzatmaya başlamıştı ve şimdi neredeyse arka tarafta küçük bir atkuyruğu yapacak kadar uzamıştı. Leilia onun saçlarını uzun seviyordu. “Gerçekte ne istediğini bilen var mıdır? Ayrıca, elbette mutluyum. Üzüm bağını ve şaraphaneyi seviyorum.”
“Ama... ne bileyim... daha fazlasını istemez misin?”
“Aşk ve aile gibi mi? Belki de etrafı çitle çevrili bir ev ve onun yanında bir köpek?" Genç kadın omzunu silkti. “Bir gün isterim. Doğru insanla.”
Genç adam birkaç saniye sessiz kaldı. “Elbette. Doğru insan.” diyerek mırıldandı en sonunda. Nash gözlerini ovuşturdu. “Sanırım yatmam gerekiyor.”
Leilia bunun üzerine hiçbir şey söylemedi. İçmeyi başardığı viski düşünüldüğünde, genç adamın gözlerini açık ve midesini sağlam tutabilmesine şaşırmıştı genç kadın. “Bu iyi bir fikir. Odana gitmene yardım edeyim.”
“Ben gidebilirim.” Genç adam ayağa kalktı, biraz yalpaladı ve sonra kalktığı yere geri düştü. “Tamam, belki biraz yardım alabilirim.”
Genç kadın güldü, ayağa kalktı ve genç adama yardım etmek için elini uzattı. “Haydi, gidelim koca oğlan.” Nash genç kadının yardımı ile ayağa kalkabildi. Kollarını genç kadına doladı ve yatağa doğru yürüdüler. Neyse ki yatak çok uzakta değildi. Genç adam yatağa oturmaktan çok düştü. “Şu tişörtü çıkartalım.”
“Benden faydalanmak için mi elbiselerimi çıkartıyorsun?”
“Ben asla...” genç kadının yanakları yanmaya başlamıştı. Nash'in kaslı güzel bir göğsü vardı ve genç kadın buna gizlice hayranlık duyuyordu ama genç adamın bunu bilmesine gerek yoktu.
“Bunun için yapıyorsan da benim için sorun yok.” dedi Nash. Genç kadın, genç adamın tişörtünün düğmelerini açtı ve çıkarttı. “Güzel bir değişiklik olur aslında.” Genç adamın gözleri kapandı ve arka üstü yatağa uzandı.
Leilia iç geçirdi ve daha rahat etmesi için genç adamın bacaklarını yatağa doğru kaldırdı, sonra battaniyeyi üzerine örttü. Yatağın kenarından çok uzaklaşmadan genç adam ona seslendi. “Gitme. Benimle Kal.” diye yalvardı.
Genç kadın genç adama baktı. Daha önce gözlerinde görmediği bir şey vardı. Ona yalvaracak bir adam değildi. Genç adamın gözlerinde görmekten hoşlanmadığı bir hüzün vardı. “Tamam.” dedi genç kadın. “En azından sen uyuyuncaya kadar.”
“Alabildiğimi, alacağım” diye mırıldandı genç adam.
Leilia genç adamın yanına kıvrıldı ve başını onun omzuna koydu. Bu genç kadına çok iyi gelmişti. Başını ilk kez omzuna koymuyordu ama bu bir şekilde daha özel geliyordu. Genç adam kollarını genç kadına doladı ve kendine doğru çekti. “Seni seviyorum.” diye mırıldandı. Sonra kısa bir an için dudaklarını genç kadının dudaklarına doğru bastırdı ve devam etti, "Seni her zaman sevdim.”
Genç kadının kalbi bir anlığına durdu. Bunu elbette romantik anlamda söylememişti. Yoksa söylemiş miydi? Çünkü eğer söylemişse, belki kader devreye girer ve onu sevdiği adamla bir araya getirirdi. Çünkü çoktan zamanı gelmişti.

Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «ЛитРес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию (https://www.litres.ru/pages/biblio_book/?art=65495152) на ЛитРес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.